Kaderimizde kim varsa onunla mı evlenmek zorundayız? Evlilik kader midir?

Kader, ALLAH’ın olmuş ve olacak her şeyi bilmesidir. Bu açıdan insanların iradesini ilgilendiren konularda insan iradesine bırakılmıştır.

Kaderi ikiye ayırabiliriz: ızdırari kader, ihtiyari kader.

“ızdırari kader”de bizim hiçbir tesirimiz yok. O, tamamen irademiz dışında yazılmış. Dünyaya geleceğimiz yer, annemiz, babamız, şeklimiz, kabiliyetlerimiz ızdırari kaderimizin konusu. Bunlara kendimiz karar veremeyiz. Bu nevi kaderimizden dolayı mesuliyetimiz de yok.

İkinci kısım kader ise, irademize bağlıdır. Biz neye karar vereceksek ve ne yapacaksak, ALLAH ezeli ilmiyle bilmiş, öyle takdir etmiştir. Sizin sorduğunuz soruda bu alanda müzakere edilmektedir. Yani siz bir aday tipi belirliyorsunuz ve arıyorsunuz. ALLAH’ta sizin istediğiniz vasıflara sahip birkaç kişiyi önünüze çıkarıyor. Sizde bunlardan birini iradenizle beğenip kabul ediyorsunuz. ALLAH’ın alacağınız eşin kim olduğunu ezelde bilmesi kader, fakat sizin iradenizle seçmeniz cüz’i irade dediğimiz insanın sorumluluk sınırlarıdır.

Evlilik de irademize bağlı olan ihtiyari kader kısmındandır. Yani insan kimi ister, kimle evlenirse o kaderi olur.

Evleneceğiniz kişiyi önceden bilmek için çeşitli oruçlar, susuz kalıp gece evleneceğin kişinin su vermesi, yeni taşındığın evin anahtarını yastığının altına koyup evleneçeğin kişiyi görebilmek v.s gibi mevzuatların aslı yoktur. Bunlar hurafe olup itibar etmemek gerekir.

Değerli Kardeşimiz;

İnsan kaderini bilmediğine göre mübah ve meşru olan herşeyi ister. Bu isteği ister kaderinde olsun, isterse olmasın. Bizi bizden daha iyi bilen, bizi bizden daha çok düşünen, kaderimizi, geçmişimizi, geleceğimizi bilen, bizim için hayırlı olanı bizden daha güzel takdir eden Cenab-ı Hak, arzu ettiğimiz, dualarımızı istediğimiz taleplerimizin en iyisi, en güzeli, en faydalısıyla verecektir. Biz hastayız, muhtacız, bizi yoktan var eden Yüce ALLAH hastanın derdini bilen doktor misali bizim istek ve arzularımızı ihtiyacımıza göre verir. Bazan zenginlik isteyenimiz olur, Cenab-ı Hak onun varlık sebebiyle azacağını bildiği için vermez, fakat ona sağlam bir iman, ailevî bir huzur, sağlıklı bir vücut verir; birçok musibet ve belalardan muhafaza eder. Demek ki, duaya cevap verilmiş, fakat en layıkı ihsan edilmiştir.

Dua kaderi nasıl değiştirir? Bu hususta Sevgili Peygamerimiz (a.s.m.) şöyle buyururlar:

“Kaderi ancak dua geri çevirir. Ömrü ancak iyilikler arttırır. Kişi ancak işlemiş olduğu günah sebebiyle rızıktan mahrum kalır.”

Bir başka hadiste ise aynı mesele şöyle ifade edilir:

“İhtiyat ve dikkat etmek ALLAH’ın takdir ettiği şeye fayda vermez. Ancak dua, inen ve inmeyen musibetlere fayda verir. Belâ iner, fakat onu dua karşılar ve kıyamete kadar ona karşı durur.”1

Duanın kaderi değiştirmesi, diğer bir ifade ile çevirmesi şöyle açıklanmaktadır:

Burada değişen kader değil, kazadır. Kader bir şey hakkında verilen karar, kaza da o şeyin uygulanmasıdır. Yani bir insan içten, samimi olarak bir dua eder, Cenab-ı Hak mükâfat olarak o kimsenin başına gelebilecek bir belâyı kaldırır. Burada değişen kader değil, kaderin uygulamadan geri çevrilmesidir.

Meseleyi sizin sorunuza getirecek olursak şunlar söylenebilir: Diyelim ki, nişanlınızın veya beyinizin dinî yaşantısında birtakım hatalar ve eksiklikler var. Namaz kılmıyor, içki içiyor, kumar oynuyor, evine yuvasına ihmalkâr davranıyorsa; onun bu mânevî musibetten kurtulması için dua edersiniz; inşaALLAH ihlâslı duanız onu bu halden kurtarır. Bu arada fiilî dua dediğimiz, bizzat ilgilenme, konuşma, dilinizin döndüğü kadarıyla anlatmayı da ihmal etmezsiniz. Bu arada anlattıklarınızı, onda görmek istediklerinizi de kendiniz bizzat tatbik eder, yaşarsınız; halinizle, davranışlarınızla ona örnek olursunuz. İmrenilecek, taklit edilecek bir tavır sergilersiniz

1 et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2: 481-482.

Mehmed Paksu

Aileye Özel Fetvalar

İki Türlü Ecel Vardır

Ecel; ömrün sonu, ölüm için takdir edilen (yazılan) zaman. Dünyâ hayâtının bittiği vakit. Her canlının Allahü teâlâ tarafından takdir olunmuş bir eceli vardır. Herkes, eceli gelince ölür.
A’raf sûresi, 33. âyetinin meâl-i şerîfi şöyledir:
– “Ecelleri geldiği zaman, onu bir saat ileri ve geri alamazlar.”
“İnsan doğmadan önce; ne kadar yaşar, nerede ölür, tövbe ile mi, tövbesiz mi ve hangi hastalıklardan, îmân ile mi, yoksa îmânsız mı gider?” cümlesi ezelde takdir edilmiş, ezelde (sonsuz öncelerde) yazılmıştır. Ecel, İslâm dînin de iki kısım olarak bildirilmiştir.
Bunlardan birine “ecel-i müsemmâ”, diğerine “ecel-i kazâ” denilmiştir.
Ecel-i müsemmâ: Bu ecel, hiç değişmez. Herkesin bir ecel-i müsemmâsı vardır ve ecel hâzır olduğu vakit, bir an gecikmez ve vaktinden önce gelmez. Canlı, takdir edilen o anda ölümü tadar. Bu ecelden kaçmak, kurtulmak mümkün değildir. Bu bakımdan, meselâ harplerden kaçanlar ölümden kaçtıkları için değil, ecelleri henüz gelmediği için kurtulmuşlardır. Aynı şekilde tâun (vebâ) gibi bulaşıcı hastalık bulunan yerlerden uzaklaşanlar da henüz ecelleri gelmediği için yaşamaya devâm ederler. Buralardan kaçmayıp sabredenlerden ölenler ise ecelleri geldiği için ölmüşler, yaşamaya devâm edenler de ecelleri gelmediği için ölmemişlerdir. Afrika’da açlıktan ölenler, ecelleri geldiği için ölmüşlerdir. Trafik kazâları gibi, onların da ölüm sebebi açlık olmuştur. Onlara yardımcı olmak çok iyidir ve sevaptır. İntihâr eden, başkası tarafından öldürülen veya kazâ netîcesinde ölen kimseler için halk arasında “Eceli ile ölmedi!” denilmesi yanlıştır. Çok tehlikeli hallerden sağ sâlim kurtulanların yanında ufacık ve değersiz görünen sebeplerle ölüp gidenler düşünülürse ecel-i müsemmâ’nın anlaşılması kolaylaşabilir. O halde, ecel vakti Allahü teâlânın takdiri iledir. Bu konuda çok meşhur olmuş bir beyt şöyledir: Ecel geldi cihâne Baş ağrısı bahâne
Ecel-i kazâ: Bir sebebe bağlı olarak değiştirilmesi takdir edilmiş eceldir. Bir kimse, Allahü teâlânın beğendiği iyi işi yapar, yâhut sadaka verir, hac ederse, ömrü 60 sene, bunları yapmazsa 40 sene diye takdir edilmesidir. Allahü teâlânın beğendiği iyi işler, kabul olan duâlar, takdir edilen kazânın değişmesine, yâni artmasına sebeb olur.
Bu husus Peygamberimizin(sallallahu aleyhi ve sellem) hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir:
“Kader, tedbir ile sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan duâ, o belâ gelirken korur.”,
“Kazâ-i muallakı hiçbir şey değiştirmez. Yalnız duâ değiştirir. Yalnız ihsân, iyilik artırır.” ve
“Sadaka ömrü uzatır.” hadîs-i şerîfleri bunun delîlidir.
Dâvûd aleyhisselâmın yanına iki kişi gelip, birbirinden şikâyet etti. Dinleyip, karar verip giderken Azrâil aleyhisselâm gelip;
– “Bu iki kişiden birincisinin eceline bir hafta kaldı. İkincisinin ömrü de, bir hafta önce bitmişti. Fakat, ölmedi.” dedi. Dâvûd aleyhisselâm şaşıp, sebebini sorunca;
– “İkincisinin bir akrabâsı vardı. Buna dargındı. Gidip, onun gönlünü aldı. Bundan dolayı Allahü teâlâ buna yirmi yıl ömür takdir buyurdu.” dedi.
Bir başka misâl de şöyle verilebilir. Birinin 3 gün ömrü kalmışken, akrabâsını Allah rızâsı için ziyâret etmesi ile ömrü 30 sene uzar. 30 yıl ömrü kalmış olanın da akrabâsını terk ettiği için ömrü üç güne iner. Bu değişiklikler Allahü teâlânın ezelî ilmine uygun olarak meydana gelir. Yoksa Allahü teâlânın takdir ettiği (yazdığı) şey asla değişmez. Herhangi bir şekilde öldürülen kimsenin ömrü, o anda, ortadan kesilmiş, yarım kalmış değildir. O anda eceli gelmiştir. Doktor bulmak, ilâç bulmak, organ nakli ve öteki sebepler de Allahü teâlânın takdirine bağlı olup, ecel gelmemiş ise ölünmez ve gelmiş ise kurtulunmaz.
BİR KISSA:
Bir gün Cebrail(a.s.) Peygamberimize(s.a.v.) gelip sahabeden bir gencin bir gün sonra öleceğini haber verir.
O genç ise o gün evlenir ve akşam gerdeğe girmeden önce yeni evliler için yapılan tatlıyı yemek üzereyken kapıya bir fakir gelir. Allah rızası için yiyecek bir şeyler ister. Genç sahabi o tatlıyı o fakire verir. Ertesi gün sabah namazında O gencin ölü olmadığı görülünce Rasulullah o duruma hayret eder. Rasulullahın hayretini gören Cebrail(a.s.):
– “Gencin tatlıyı sadaka olarak vermesi gelmekte olan belayı geri çevirdi.” diyerek durumu açıklar.
Gerçekten de sahabe gencin evine giden eshab, onun yastığının altında ölü, siyah bir yılan bulurlar. (Mektubat-ı İmam-ı Rabbani/1.c.217.Mktp)
Rasulullah’ın(s.a.v.):
– “”Müslüman kimsenin sadaka ömrün artmasına gerektirdiği gibi kötü sondan da muhafaza eder.” (Tirmizî)
“Sadaka yetmiş nev’i belayı men’eder. Bunların hafifi cüzzâm ve baras (ala tenlilik) meşhur hastalığıdır.” (C.Sağir)
“Sadaka ömrü uzatır.” (Hadis-i Camius-Sağır) buyurduğu hadisi şerif de bu durumu teyid eder mahiyettedir…
Görüldüğü gibi Muallakta olan kaza, dua ve sadaka ile değiştirilebilirken Mübrem kaza ise hiç bir şekilde değişmediği ayet ve hadislerle sabit olduğu görülmektedir.
Kaynak: islamdergisi.com

Ölen kişinin arkasından yapılacak en iyi hayır

Ölen kişinin arkasından yapılacak en iyi hayır olarak Hz.Rasûlullah bir açıklamasında şöyle diyor;

“Sevdiğiniz ölmüş kişinin arkasından eğer 1000 defa Kul huvallhû yani İHLÂS sûresini okursanız o kişinin ruhunu azaptan kurtarmış olursunuz.”. Yani siz o sevdiğiniz kişi için 1000 tane İhlâs okuyup onun ruhuna yollayacaksınız 

Ölen Kişinin Ardından,7,40,52 Gecelerine Özel Kur-An Okutmak Mevlüt Düzenlemek Doğrumudur ?

Ölen Kişinin Ardından,7,40,52 Gecelerine Özel Kur-An Okutmak Mevlüt Düzenlemek Doğrumudur ?

Bu tarz adetler , törenler İslam’da bulunmamaktadır . İslam dininin iki kaynağı olan Kuran-ı Kerim’de ve sahih hadis-i şeriflerinde bu konuyla ilgili bir bilgiye rastlanılmamıştır.
Eğer böyle bir şey İslamda caiz olmuş olsaydı Rasulullah s.a.v. ölen çocuklarına ve ashabına , sahabeler de kendi yakınlarına bu işi yapmaktan geri kalmazlardı .
Rasulullah’ın vefatından sonra dahi hiç bir sahabe böyle bir şeyi yapmamıştır. Mezheb imamlarından da bu konuda bir bilgi gelmemiştir.

Bu konuya benzer (o da ölüm değil doğum günüyle ilgili – mevlid) ilk bilgi Rasulullahın vefatından 300 (şii Fatımiler) – 400 (sunni) yıl sonra görülmüştür.
Rasulullah’ın Doğum gününe bu adet sokuşturulunca, daha sonraki zamanlarda da ümmetine ölüm günleri için de tertib edilmeye başlanmıştır.
Üstelik ölüm günü için bir kez de değil, 3 defa arka arkaya (7, 40, 52. günlerine ) düzenleme gereği hissedilmiştir. Bu sayılar, mucidinin uğurlu sayıları(!) olması muhtemeldir.

Halk arasında yine kulaktan dolma bilgilerle bu gecelerden sonuncusu olan 52. gün için “etin kemikten ayrıldığı gün” inanışı oluşmuştur. Bu bilgiye hangi kasap onay vermiştir bilinmemektedir.
Halbuki herkesin et , kemik , kas yapı ve bünyesi farklıdır.
Üstelik sıcak günlerde cenaze daha mezara konmadan koktuğu , ya da yıllar sonra bile açılan mezarda hiç bir çürüme olayının başlamadığı tesbit edilmektedir.
Bunda ibretler olabileceği (firavun)gibi cenazenin bulunduğu yerin yapısıyla da ilişkisi olabilir.

Cenazenin arkasından düzenlenen kur’an okuma, yemek verme (mevlid organizasyonu) için bu güne kadar delil ile onay veren bir alime rastlayamama rağmen 80 milyonluk ülkeye bu bid’at nasıl yerleşti anlamak zor da olsa, sünnetten uzak insanların bidat seviciliğini bildiğimden cevabımı bulmuş oluyorum.

Bu merasimler hakkında görüşünü şöyle açıklayan alimlerde vardır : 

İmam Şerani, “Son zamanlarda zuhur eden büyük bidatlardan biri de, ibadet diye üzerine düştükleri mevlit cemiyetleridir.” 

Ibni Abidin, “Ölüleri hayırla yad etmek vaciptir. Ama onların arkasından 7, 40 ve 52. geceler bidattır. Muayyen gün ve gecelerde evlerde mevlit okutmak o mümin ölüye işkence etmek hükmündedir. 

Daha önce de bahsettiğimiz gibi İslâm dünyasında mevlid merasimi ilk defa, Mısır’da hüküm süren şii (şia) fırkasından Fatımîler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir.
Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi. Fatimîler, Hz. Ali(r.a.) ve Fatıma (r.anha.)’ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi

Osmanlılar tarafından mevlid,ilk defa III. Murat zamanında, 1588’de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii’nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii’nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.

Bu merasimlerde, önce muezzin tarafından Kur’an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu.
Bu resmi kutlamalar daha sonraları laiklik ilkesine rağmen Diyanet aracılığı ile Radyo ve TV’lerde aynen sürdürülmüştür.

Zaten bu tür merasimler ve kandilller İslam’ın özünde olmuş olsaydı Allah’a ve Rasulune harb açan rejimlerin idaresindeki ülkelerde izin verilmesi mümkün olmazdı.
Halkın bu bid’atlere önem verdiğini bilen belam ve tağutlar ; aynı Cuma namazına müdahale ederek kendi izin verdikleri ve gönderdikleri hutbeler eşliğinde kafirlere ve şeriatı kaldıran laik düzenin kurucalarına dualar ettirerek dininden habersiz atalar izinde giden saf halkını uyuşturmaya devam ederek böylece kendilerinden “Allah devletten razı olsun , Allah devlete millete zeval vermesin , bak camiler açık , namaza , hacca izin veriyorlar” dedirterek muvahhidlere karşı hainlerin en büyük destekleyicisi kesilirler. 

İslamı sadece namaz , oruç ve hac’dan ibaret sanan bu gafiller, uluhiyet tevhidinin en büyük özelliği olan olan hakimiyet mevhumunun yetimleridirler. 
Allahın hükümlerine savaş açan bu zamane firavun taklitçileri, İslam motifli imajı verilerek dini tahrif etmek amaçlı ortaya çıkartılan kişilerin ve bid’atlerin savunucusu ve tertipleyicisidirler.

Kafirlerle savaşıp Şeriatın yayılması için canlarıyla ve mallarıyla mücadele eden hatta ülkelerinde kabri bile bulunan Eyyub el Ensari gibi sahabeler , Cennetle müjdelenen sahabeler duruken, başka bir bid’at elebaşıcısı olan Celalettin Rumi namı diğer Mevlana’yı her sene anar, UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu), isimli kafirlerin faydası için çalışan kuruluş tarafından 2007 dünya mevlana yılı ilan ederek dünyanın her tarafından budisti , şamanı , laiki, yahudisi , hırıstiyanı ziyaretine gitmesine kolaylıklar sağlanır.

Halbuki bu ziyaretçiler , ziyaret ettikleri şahsın Peygamberine (s.a.v.), Haşa gerici , yobaz , katil , ırz düşmanı gibi küfürleri savurmaktan geri durmazlar.
İşte tüm kafirlerin istediği müslüman tiplemesi; peygamberimiz hz. Muhammed s.a.v. gibi ya da cennetle müjdelenen sahabeler gibi değil aksine, Moğol imparatoru kafir Cengiz Han’ın milyonlarca müslümanı katlederken, cihad etmek yerine pervane gibi dönen Celalettin-i Rumi’dir. 

Bu yüzden bu tarz bid’atler ve bidatçiler tüm kafirler tarafından “eğer bizden olmuyorlarsa o zaman böyle sapık müslüman olarak kalsınlar” anlayışıyla her yerde destek görürler. 

Tekrar konumuza dönersek ; Rasulullah (s.a.v.)’ın doğumunu ve hayatını medh ve senâ eden, “Mevlid” adını taşıyan çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserler daha sonra, mevlid merasimlerinde, mevlidhanlar tarafından teğannî ile okunmaya başlanmıştır. Bunların Türkçede en meşhur olanı Süleyman Çelebi’nin “Vesiletun-Necât” adındaki mevlididir.
(Süleyman Çelebi hakkında kaynaklarda pek fazla bir bilgi yoktur. Onun, Yıldırım Beyazıt zamanında Divan-ı Humayûn Hocası olduğu, sonra da Bursa Ulu Camii’ne imam tayin edildiği bilinmektedir.)

 

[​IMG]

İlk zamanlar, sırf Rasulullah (s.a.v.)’in doğduğu zaman ve sadece camilerde okunan mevlid, sonraları para karşılığında hanendeler tarafından rastgele zamanlarda okunur olmuştur. Kandil gecelerinde, ölülerin ardından; yedinci, kırkıncı, elli ikinci gecelerinde, sene-i devriyelerinde de mevlidler okunmaya başlanmıştır.

Mevlid metinlerini kaleme alanlar, hiç bir zaman hanendeler tarafından camilerde, makamlı bir şekilde, ibadet yapıyor süsü verilerek türkü, şarkı söyler gibi okunmasını akıllarına getirmemişler; yalnızca Peygamber’e olan aşırı sevgileri onları, onun hatırasını canlı tutmak için bu tür eserleri yazmaya sevketmiştir.

Mevlidler, dinde olmadığı halde varmış gibi, ibadet çeşitleri arasına katılmıştır. Bundan dolayı, mevlid merasimleri düzenlemek ve mevlid okumak bir bid’attır. Hattâ İslâm’da olmayan, ölünün yedinci, kırkıncı, elli ikinci gecelerinde okunması İslamla ilgili olmayan bir merasim ve ibadet şekli ile icra edilmesi haramdır.

Ancak, Mevlid, halk arasında büyük bir ibadet olarak kabul edilmekte, ölülerin ruhu için mevlidler okutularak, onların günahlarının bağışlanacağı zannedilmektedir.
Halkın cehaletinden ve yanlış itikadlarından istifade eden mevlid okuyucu hanendeler, bir piyasa oluşturarak, bunu ticarî bir çıkar aracı yapmışlardır.
Bu tip bir kabul ve davranışın İslamî olmadığı hususu ile ilgili herhangi bir ihtilaf sözkonusu değildir. Böyle bir olaya sebeb olan herkes dinen sorumludur.
Merasimlerde mevlid okunmasının vazgeçilmez bir âdet haline getirilişinin sakıncalarından biri de, netice olarak insan kelâmı bir şiir olan bu metinlerin, okunması ve dinlenilmesi ibadet olan Kur’an ile eşdeğerde görülmeğe ve değerlendirilmeğe başlanılması tehlikesidir.

Bunu yani mevlid okutmayı maneviyat için yapıyor ve , o maneviyat sahibi kimsede İslam dininden olduğunu iddia ediyorsa , bilsin ki islam dininde böyle bir şeyler (mevlid- 7 , 40 , 52. geceler) yoktur .
Bunlar islam alimlerinin kabul etmediği, ret ettiklerindendir.
Bunlar islam dinine sonradan eklenenlerdir .
İslam , sonradan eklenenlere, göze hoş gelsede bidattir der !
Allah rasulu bidat hakkında Huzeyfe b. el-Yamân’ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte:
Allah bid’at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm’dan çıkar. ” 
(İbn Mace, Mukaddime, 7/49).

Bu ikaz karşısında müslümanların dikkatli davranacakları ve bid’atın ne olduğunu araştıracakları muhakkaktır.
Abdullah b. Abbâs (r.anhuma)‘dan rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyrulur:
“Allah, bid’at sahibinin amelini, bid’atından vazgeçinceye kadar kabul etmez.” 
(İbn Mâce, Mukaddime, 7/50) 

Amellerinin kabul edilmeyeceğini bilen bir müslüman korkar ve neyin bid’at olup, neyin olmadığını araştırır.
Meselâ, Rasûlullah’a selam ve salât Allah’ın emridir. Ama Rasulullah’ı anmak için dini törenler yapmak ve mevlid okutmak kimin emridir?
Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır. Fakat ölüler için mevlid okutup, yedinci , kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek İslâm’ın hangi hükmüne dayanır. 
Allah için sadaka vermek, zekât ve fitre dağıtmak Allah’ın emri gereğidir. Ama ölen birisi için devir-iskat, yani ölünün ibadet borcunu düşürmek için mal ve para taksimi yapmak, sabun, iğne, iplik dağıtmak kimin emridir? ipucu vereyim (şeytan)

https://www.islam-tr.net/konu/olunun-7-40-52-gecelerine-ozel-kuran-okutmak-mevlid-duzenlemek-soruya-cevap.7985/

Ramazan Ayının Önemi Nedir ?

Ramazan Ayı Ve Önemi

Ramazan ayı, ay takvimine (aya göre hesaplanan) göre, dokuzuncu ayın adıdır. Ramazan ayının dinimizde büyük bir önemi ve diğer aylar arasında seçkin bir yeri vardır. Çünkü kutsal kitabımız Kur’an bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Kur’an’da bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen “kadir gecesi” yine bu ay içinde kutlanır. Ayrıca İslam’ın temel ibadetlerinden olan oruç da bu ayda tutulur. Bu nedenle Ramazan ayı, Müslümanlar için en kutsal aydır ve ona “on bir ayın sultanı” denilmiştir.

Ramazan, Kur’an Ayıdır

Ramazan ayını değerli kılan nedenlerden birisi, Kutsal kitabımız olan Kur’an’ın bu ayda indirilmiş olmasıdır. Yüce Allah Kur’an’da ” Ramazan ayı insanları kurtuluş yolan götüren, doğruyu yanlıştan ayıran Kur’an’ın indiği aydır. “(Bakara suresi, ayet 185) buyurmuştur.
Kur’an’, Allah tarafından insanlara öğüt vermek ve yol göstermek için gönderilmiştir. Bu nedenle Kur’an insan için hayati değer taşır. Kur’an okumak bir ibadettir. Peygamberimiz Allah’ın bildirdiği görev ve sorumluluklarımızı sıkça hatırlamamız için Kur’an’ı çok okumayı teşvik etmiştir.
Müslümanlar, ramazan ayında Kur’an okumaya her zamankinden daha çok özen gösterirler. Bunun için evlerde veya camilerde bir araya gelerek, her gün Kur’an’dan yirmi sayfa okurlar. Ramazan ayının sonuna gelindiğin de ise Kur’an’ı baştan sona bir kez okumuş olurlar. Buna hatim denir. Daha sonra hatim duası yapılır. Müslümanlar yüzyıllar boyu bu geleneği devam ettirmişlerdir.

Kur’an, Ramazan ayında inmeye başlamıştır

 Kur’anıkerim, ramazan ayının Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. Kadir gecesi ramazan ayının 27. gecesi olarak bilinir. Yüce Allah Kadir Gecesi’nin “Bin aydan daha hayırlı” olduğunu haber vermiştir. Peygamberimiz de “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir Gecesi’ni değerlendirirse geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari) buyurarak, bu gecenin önemini belirtmiştir.

Ramazan, oruç ve sabır ayıdır

Ramazan ayını önemli kılan etkenlerden biri de, dinimizin temel ibadetlerinden olan orucun bu ay içinde tutulmasıdır. Yüce Allah Kur’an’da “…Kim Ramazan ayına ulaşırsa oruç tutsun” (Bakara suresi, 185. ayet) buyurarak, ramazan ayında oruç tutulmasını emretmektedir. Bu nedenle Müslümanlar ramazan ayı boyunca oruç tutarlar.

Ramazan ayı oruç, ibadet ve sabır ayıdır. Allah’ın rahmet ve bağış kapılarının açıldığı aydır. Sevgili Peygamberimiz, ramazan ayında içtenlikle yapılan dua, ibadet ve iyiliklerin Allah katında daha değerli olacağını bildirmiştir.

Ramazan ayının yaşayışımız üzerinde ne gibi etkileri vardır?

 Gerçekten ramazan ayının yaşayışımız üzerinde ayrı bir etkisi vardır. Bu ayın yaklaşması ile birlikte hazırlıklara başlanır. Ramazan boyunca yiyeceğimiz özel yemeklerin malzemelerini önceden alırız. Evlerimizde genel temizlik yapılır. Çevremizde bazı camilerin minarelerine mahya denilen “Hoş geldin ya şehrü ramazan” gibi yazılar görürüz. Radyolar, televizyonlar özel ramazan programı yaparlar.
Ramazanda oruç açma vaktinin ayrı bin neşesi vardır. Bütün aile bireyleri hep birlikte sofraya oturur, oruç açma vaktini gelmesini bekleriz. Ezan veya top sesinin duyulmasıyla birlikte orucumuzu dua ile açarız. Yemeğimizi yedikten sonra dua ederek Allah’a şükrederiz. Sonra akşam namazını kılar ve teravih namazı için hazırlıklara başlarız. Bu ayda camiler dolar taşar.
Ramazan ayı gerçekten bir ibadet ayı olarak yaşanır. Namaz ve orucun yanında aynı zamanda bir yardımlaşma ayıdır. Bu ayda yoksullar, düşkünler daha çok hatırlanır. Geleneğimizde yakınlar, komşular, yoksullar iftara çağrılır. Maddi durumu iyi olmayanlar için iftar sofraları düzenlenir.         

NİSAN YAĞMURU İLE GELEN ŞİFA.

 

Nisan Yağmuru,Peygamber (s.a.v.)Efendimiz tarafından bereket ve ölüm hariç her derde deva olduğu bildirilmiş,ve içerisine okunacak dualar ile beraber 7 gün aç karnına içilmesi tavsiye edilmiştir. Şifalı ve bereketli Nisan yağmuru suyunun toplanacağı günler,Rumi Nisan ayının yedisinden sonra,ay sonuna kadardır.Malum Rumi -miladi arası 13 gün fark var.Miladi 14 nisan Rumi 1 Nisandır.Yani takvimler 20 Nisanı gösterrken Nisan Yağmuru toplayabiliriz.13 Mayısa kadar bu yağmurlar devam eder.
Nisan yağmuru toplandıktan sonra içerisine bazı dua ve sureler okunarak şifa niyetine içilir.Bu şekilde içilmesi bizzat Peygamber S.a.v.Efendimiz tarafından tavsiye olunmuştur.

Nisan Yağmuru suyuna ;
70 defa Salevat-ı Şerife(allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed)
70 defa:Fatiha-i şerife(Elhamdülillahi Rabbil alemin…)
70 defa:Ayetül kürsi (Allahü-La )
70 defa:Lekad Caaeküm(tevbe suresinin son iki ayeti)

1 defa:yasini şerif

70 Kafirun suresi(kul Ya Eyyühel-Kafirun)
70 İhlası şerif (Kul hüvellahü Ehad)
70 Felak (Kul euzü Birabbil-felak)
70 Nas (Kul Euzü Birabbin-nas)
70 tesbih duası (subhanellahi vel hamdü lillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber.vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyi-azıım.)
70 salevat-ı Şerife,(sonunda tekrar salevat okunur

Not-1:okunan her yetmişten sonra ve Yasini şerifteki her mübinden sonra suya “hu” denilir.

Not 2:-7 sabah abdestli olarak aç karnına içilecek

Vakit uzun o bakımdan suları toplamaya çalışın az toplayabildiyseniz normal su ile çoğaltabilirsiniz.

Not 3:- Bunu içen kişinin cesedinden Allahü Teala her türlü derdi kaldırır.Ona tüm hastalıklardan ve açlıktan afiyet verir.Gözlere şifa verir Ateşi giderir,Balgamı keder,Göğüs ağrısını giderir,menfeati sayılamayacak kadar çoktur.

Nisan yağmuru hakkında Hadisi şerifler:

Peygamber Efendimizden rivayet olundu ki;

“cebrail a.s.Bana öyle bir ilaç öğretti ki, o ilaç sayesinde insanların doktorların ilacına hiç ihtiyaç kalmaz.
Eshabı Kiram o ilaçtan bizede haber ver Ya Rasülellah dediler:Peygamber (s.a.v.)”Nisan yağmurunu toplayınız .Ona 70 fatiha-i şerife,70 defa ihlası şerif,70 Felak,70 defa nas suresini 70 defa tesbih duasını(Sübhanellahi velhamdülillahi vela ialhe illallahü vallahü ekber,vela havle vela guvvete illa billahil aliyyil-azıım) okuyunuz.Sonra yedi gün devamlı olarak sabah akşam birer bardak içiniz.Beni hak Peygamber olarak gönderen Cenabı Hakka yemin ederim ki,Cebrail bana dediki;Bu sudan içen kimsenin cesedinden ,damarından,sinirinden ,etlerinden o kimseye ağrı,acı veren rahatsızlığını Cenab-ı Hak giderir,O kimseye sıhhat ve afiyet verir.

Yine Başka bir Hadisi şerifte:

“Beni hak Peygamber olarak gönderen Allaha Yemin ederim ki,Çocuğu olmayan bir erkek,bu sudan hanımına içirse,Allahü Tealanın izni ile Hanımı hamile kalır.hanımını başı ağrıyan bir erkek bu sudan hanımına içirsse, bu su ona sıhhat için yeterli olur.İçen kimsenin balgamını keser.Rüzğar ona zarar vermez.Çirkin haller kendisine isabet etmez.Bel ağrısından,karın ağrısından,şikayeti kalmaz.Alaca hastalığından korkmaz.göğüs ağrısı çekmez.kalbine gelen vesvese (evham)gönlünden çıkar gider.Kendini çok eğenmek,hased,kibir,düşmanlık,gıybet ve koğuculuk (gibi manevi hastalıklar dahil),dünyada yaşayan her fani (geçici)olanlar için allahü tealanın izni ile fayda vericidir.”(tefsir-i Kebir.Kuran tefsiri)

Ayrıca,kur’an-ı Kerim ve Ezan-ı Muhammedi okunurken,düşman korkusuyla karşılaşınca,yağmur yağarken ve zulme uğrayınca yapılan dualar kabul olunur(teberani)

Hz.Enes R.a. anlatıyor :Rasülüllah s.a.v. ile birlikteyken ,yağmur yağmıştı,hemen başını açtı ve “Yağmur Rabbimin yeni yarattığı ve indirdiği Rahmettir”dedi.Diğer bir rivayette ise,Rasülüllah s.a.v.’in elbisesini açtığı bildirilmiştir.(Müslim 2/615,Ebu Davud 5/3309)

Ebu Hureyre R.a. anlatıyor:Rasülüllah (s.a.v.)ve sahabeleri senenn ilk yağmuru yağdığında,gökteki ilk damlalara,(değmesi için)başlarını açarlardı ve rasülüllah (s.a.v.)Şöyle derdi:”Yağmur ,rabbimizin en son ,ve yeni yarattığı bir mahluktur ve bereketi en çok olandır.” (Ebu şeyh ,Ahlakun-Nebiyyi 823)

Allah’ı Zikretmek En Büyük İbadetir

zikir-huzur

 

İman eden bir insan, tüm varlığını Allah ’a adamıştır, Allah için yaşar ve daima Allah ile beraber olduğunun bilincindedir. Allah ’a, O’nun rızasına ve cennetine kavuşmak için sürekli olarak ahiret beklentisi içindedir. Dünyada ise Allah için sabreder, O’na tevekkül eder, her işi düzenleyip denetimi altında tutanın, kendisini de her an görüp bilenin Yüce Rabbimiz olduğunu bilir.

Yaptığı her işte, gördüğü her görüntüde Allah ’ın sonsuz aklını, hayranlık uyandırıcı sanatını ve O’nun yüce kudretini görüp tefekkür eden bir insan için tüm bunları dile getirmek de bir nimet ve büyük bir ibadettir. Allah ’ı anma, insanı tüm kötülüklerden arındıracak, insanın kalbine huzur ve güven indirecek ve ahirette kurtuluşa ermesine vesile olacak en önemli yollardan bir tanesidir. Allah Kuran’da şöyle buyurmaktadır.
“… Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tir…” (Ankebut Suresi, 45)
İman edenler, günlük hayatlarının her aşamasında Allah’ı anma ve dua halinde olmalı, kendilerine verilen nimetlere karşı sürekli olarak için için şükretmeli, bilerek veya bilmeyerek yaptıkları hataları dolayısıyla bağışlanma dilemeli ve sık sık Allah ’ın adını yüceltmelidirler. Mümini, “Allah ’la dost” kılacak, onun Allah ’a yakınlaşmasını sağlayacak ibadetlerden biri Allah ’ı anmaktır.

İnsan, yaşadığı her an, yaptığı her işte Allah ’ın nimetini ve rahmetini hatırladıkça, O’nun ismini yüceltip O’na yöneldikçe, sürekli olarak ibadet halinde olur. Cenab-ı Allah ’a daha da yakınlaşır. Olaylar karşısında gaflete düşmez, paniğe kapılmaz, öfkelenmez. Allah ’ın razı olmayacağını düşündüğü her şeyden uzak durur. Allah bir ayetinde şöyle buyurur:
Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. (Araf Suresi, 205)

İbadetler ve günlük eylemler, Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yapılırsa,”Salih Amel”dir. Allah anılarak ve Allah ’ın rızası düşünülerek yapılmazsa, karşılıksız birer amel haline gelebilirler. Bu nedenle Kuran’da peygamberlerin vasıfları anlatılırken, Allah ’ı sürekli olarak andıkları bildirilir. Bu ayetlerden bir tanesi şöyledir:
“Biz Davud’a Süleyman’ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah’a) yönelip-dönen biriydi”. (Sad Suresi, 30)

Müminin yaptığı işin hikmeti, onu Allah ’ın rızası için yapması ile oluşur. Mümin bu nedenle, sürekli olarak Allah ’la bağlantı halindedir. Kuran’da kendisine öğütlenen ahlakı her zaman büyük bir titizlikle korumaya çalışır. İman edenlerin bu vasfı, bir ayette şu şekilde anlatılmıştır:
(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)

Kuran’ın hikmetini sürekli olarak hatırlamak, Allah ’ın ayetlerini akılda tutmak ve her şeyi Allah ’ın yaratmakta olduğu gerçeğini sürekli düşünmek, mümine hem dünyada hem de ahirette en büyük nimetleri kazandıracaktır. Bunu kalpten ve içtenlikle yapanlar ve ancak bununla tatmin olanlar, Allah ’a teslim olmuş müminlerdir.

Kaynak Link: http://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/14/allahi-zikretmek-en-buyuk-ibadetir/

Duada Israrcı Olmak Doğru mu?

sdsdsddds

 

islamalimi.com

Hayırlı günler hocam, birini çok seviyorum hislerimiz karşılıklı ama göze alamadığımız nedenlerden dolayı birbirimize bu halimizi itiraf edemedik. Zaman geçti ve o başkasıyla evlendi. Bu arada o kişiyle hiçbir şekilde iletişim kurmuyorum, ortak arkadaşlardan mutlu olmadığını ve beni hala çok sevdiğini duyuyorum. Bunu duyduktan sonra gönlüme söz geçiremez oldum ve Allah’tan onu kendime eş olarak istemeye başladım. Normalde her şeyin hayırlısını isteyen biriyim lakin bu konuda hayırlıca olsun diye sürekli dua ediyorum. Şüphesiz Allah kalpleri en iyi bilendir ve ben ümidvârım.Hocam bu duamda ısrarcı olmam doğru mu?  Allah kalplerimizi dinî üzere sabit kılsın inşallah, selâmetle…

cevapDeğerli ziyaretçimiz, kul duasında ısrarcı olmalıdır. Zira bu kulun gerçekten istediğinin göstergesidir aynı zamanda. Bu uygulamayı Peygamber Efendimizin hayatında görmekteyiz. Bu konu ile alakalı bir hadis i şerif şöyledir:

Hazreti İbnu Mes’ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı.” (Ebû Dâvud, Salât 361, (1524).

Bu hadis i şeriften anlıyoruz ki duayı tekrarlamak iyi bir şeydir. Bu konu ile alakalı olan Hacet duası başlıklı konuya baş vurabilirsiniz.,

Sizin sorunuza cevap verecek olur isek şunları söyleyebiliriz. Sevdiğiniz birini istemeniz onun için dua etmeniz doğru bir şeydir. Fakat unutmayın ki sevdiğiniz kişi her ne kadar mutsuz olsada sonuç itibari ile şu anda evli biridir ve bir yuva sahibidir. Dolayısı ile sizin gibi aklı başında ve inançlı birine evli biri ile evlenmek için dua etmek yanlış olacaktır. Zira sizin duanızın kabulu demek bir yuvanın yıkılması demek anlamına geliyor. Tabi siz bu noktada mutsuzlar diyebilirsiniz. Fakat bir yuvanın dışında ki birinin o yuva hakkında neyin iyi, neyin kötü olacağına karar vermesi doğru olmayacaktır. Çünkü onlar evliliği sonlandıracak kadar mutsuz olurlarsa zaten evliliklerini sonlandıracaklardır. Özetle size tavsiyemiz kendi hayatınıza devam etmeniz ve kendiniz için hayırlı bir eş bulmak için dua etmenizdir. Aksi taktirde ileride çok daha mutsuz olabilirsiniz. Yüce Mevla’mıza emanet olun.

Biz Bankadan Her Ay 400-600 tlye Yakın Faiz Alıyoruz Günah mıdır?

faiz_haram_fire_money_din_kuran_caiz_dollar_dolar_ramazan_ramadan_allah_kuran_peygamber

islamalimi.com

Cevap: Değerli ziyaretçimiz, rakam vermenizin nedeni alınan faizin azlığı durumunda acaba caiz olur mu düşüncesi ise bilmelisiniz ki 1 tl alınan faiz bile faizdir ve dolayısı ile büyük bir günahtır. Bankadan faiz almak Peygamberdeb önce Allah’a karşı gelmektir.

Dolayısı ile faiz İslam dininde kesin bir dille hiç bir şüpheye kalmayacak şekilde haramdır ve büyük günahtır. Size faizden uzak durmayı tavsiye ediyoruz.

Dinimizde Helak Edici Günahlar ?

adsiz

Ebu Hüreyre hazretlerinden rivayet edilmiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yedi helak edici şeyden kaçınınız.” Oradakiler: “Ey Allah’ın Resulü, bunlar nelerdir?” dediler. Efendimiz şöyle buyurdu: “Allah’a ortak koşmak, sihirle uğraşmak, ölümü hak eden kişiler hariç Allah’ın yasaklamış olduğu cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında geri kaçmak, namuslu ve hiçbir şeyden habersiz kadınlara zina iftirasında bulunmaktır.” (Buhâri, Müslim). Şimdi faizin bir tutulduğu diğer 6 günaha bir daha bakalım: Şirk, sihir, adam öldürme, yetim malı yeme, savaştan kaçma ve namuslu kadınlara iftira etme. Hadis-i şerifte belirtilen bu helak ediciler, kişinin ahiret hayatını perişan eden en büyük günahlardır.

Şimdi faiz yiyen ve yediren kimseye deriz ki: İnandığın ve iman ettiğin Peygamberimiz, pervasızca daldığın faiz günahına “helak edici” diyor. Acaba helak olmaktan hiç korkmuyor musun? Yoksa Peygamberinin sözüne mi itimadın yoktur? Ya da itimadın var da unutulacağını mı, hesabının sorulmayacağını mı zannediyorsun? Yalan söyleme ihtimali olan insanların uyarılarını dinler ve tehlike ihtimali yüzde bir bile olsa o yolu terk edersin de, yalan söyleme imkânı olmayan Peygamberinin uyarısını neden dinlemez ve başta faiz olarak diğer günahlardan neden kaçınmazsın? Buna cevabın var mıdır?

Kaynak: http://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/26/helak-edici-gunah/